Nasır’dan Erdoğan’ a…(1)
Halamın öksüz oğluydu Kermo…
Gerçek adı Abdülkerim’ di ama kısaltmalar sonunda Kerim ardından Kermo’ ya kadar değişime uğratmıştık günlük dilimizde.
Halam kendisini emzirmeden genç yaşta hayata gözlerini kapamış, yetim bırakmıştı Kerimi…
Kaderin sillesi bununla da kalmamıştı.
Bir süre sonra baba da trafik kazasına kurban gidince, garibim yaşamın ortasında yalnız başına bulmuştu kendini.
Babam sahiplenmişti bacısının oğlunu ama iki travmanın ardından bir çivisi eksilen Kermo’ yu idare etmek, dizginlemek öyle kolay değildi.
Okumadı Kermo ama rakamlara, hesaba falan aklı ererdi…
Ama kendisiyle ilgili en büyük şaşkınlığım siyasete ve bu alandaki aktüaliteye olan yakınlığıydı.
-Alabildiğine cahil hatta deyim yerindeyse kafadan sakat birinin siyaseti okuma yeteneğine hep şaşırmışımdır-
Okuma yazma bilmez biri, nasıl oluyordu da, bizim gibi kitaplar yutan okumuşlardan daha hızlı biçimde ülke ve Ortadoğu’daki gelişmelerden haberdar olabiliyordu?
Çok merak ettiğim sorunun yanıtı o kadar basitti ki aslında.
Cahil Kermo’ nun en büyük ilgi alanı o günlerde ucuzlayarak gittikçe daha fazla hayatımızı doldurmaya başlayan portatif radyolardı.
Ve o radyolardan dinlediği Arap istasyonları, Kermo’ yu kendi politikaları çerçevesinde eğitmekle kalmadı.
Sonunda, Cemal Abdulnasır’ a hayran –hayranlık ta ne kelime, Nasır’ın aleyhine söz söyleyecek birini boğacak kadar fanatik- türünden radikal bir tip doğdu…
Hiçbir baltaya sap olmayan Kermo’ nun tek işi o günlerde bölgemizde güçlü biçimde dinlenebilen tek yayın istasyonlarına sahip Arap radyolarını dinlemekti.
Aldığı tüm haberleri eşsiz yorumlarını ajans titizliğiyle bize anlatırdı ama kendince oluşturduğu ayıklama süzgecinden geriye nedense yalnızca Nasır’ a ait hamasi haberler kalırdı.
Kermo’ nun taptığı idolünün, tüm Araplar üzerinde yarattığı inanılmaz etkisine çok sonraları tanık oldum.
Bugün Arapların gösterilerinde sıkça dile getirdikleri “kanımız, canımız, her şeyimiz sana feda” sloganıyla kendilerini adadıkları, yeri doldurulmaz kahramandı Nasır…
Mısır ile Suriye’ yi birleştirmiş, dağınıklıktan şikâyet eden Arapları son yüzyılda aynı bayrak altında toplama başarısını göstermişti.
Osmanlı İmparatorluğundan koptuktan sonra amipler gibi bölünen Araplar ilk kez onun döneminde ilk kez birleşmeye, ezilmişliklerine karşı bir araya gelerek emperyalistlere kafa tutmanın hazzını yaşamaya başlamışlardı.
Suriye ile Mısır’ ın Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmesini unutmam mümkün değil. (Çocuk hafızası hiçbir şey unutmaz tezini destekleyen muhteşem örnektir bu İlk okul çocuğuyken tanık olduğum tarihi olay)
Çünkü Kermo o günü bayram ilan etmiş, hayatı boyunca ilk kez bayramlıklarını giyerek ve yüzünde bir daha hiçbir zaman rastlayamayacağım gülümsemeyle hepimize sımsıkı sarılmıştı.
Paramparça Arapları bir araya getirme mucizesi nedeniyle haksız da sayılmazdı, aslında…
Heyecan uyandıran o birleşmenin ömrü uzun sürmedi…
Kısa zaman sonra Suriye Nasır’ ı yalnız bırakarak çekildi birlikten.
Ama Suriye’ li Araplar bile birlikten ayrılan yöneticilerinden çok o karizmatik lidere deyim yerindeyse tapmaya devam ettiler uzun süre…
Nasır 1950 ‘lerde Süveyş kanalını millileştiren ve İngilizlere kafa tutan adamdı.
1960’larda ise Yemen iç savaşında bağımsızlık yanlısı Cumhuriyetçileri desteklediği için ABD’ nin boy hedefi haline geldi.
Asıl ölümcül darbeyi ise Arap-İsrail savaşı sırasında alacaktı Nasır…
Çok arzuladığı Arap birliğini sağlayacak en önemli kavga olarak gördüğü savaşa büyük umutlarla girdi.
Topu topu 6 gün süren o ünlü savaşın sonunda ortaya çıkan tabloyu ve Araplarla özdeşleşen, Mısır’ın da üstünde Ortadoğu’ nun tüm ülkelerinin şemsiye lideri Nasır’ ı ve Davos’ ta İsrail’ e karşı gösterdiği tepkiyle Nasır’ın yerini almaya aday Erdoğan’ la sürecek yazımız…