Azınlık malları ve Mersin… -1-

Kamuoyundan hak ettiği ilgiyi görmese de, AK Parti iktidarının en cesur adımlarından biri, azınlık mallarının iadesi konusunda atılandır.

Uygulamanın neler getirip, götüreceğini şimdiden söylemek zor. Çeşme, hastane ve bazı okullara ait gayrimenkullerin geri verileceği söyleniyor ki, iş o kadar basit değil.

Her şeyden önce konunun gördüğüm kadarıyla yalnızca İstanbul’la sınırlı tutulup ve yıllardır gündemde olan popüler yapının iadesiyle taleplerin karşılanacağı sanılıyor ki bu büyük yanılgı.

Tehcirle başlayan ve el değiştiren Ermeni malları var. Mübadele ile gayrimenkullerini buralarda bırakıp gitmek zorunda kalmış Rumlar var. Sorun sadece İstanbul biraz da İzmir’ deki birkaç sembol olmuş gayrimenkulün iadesiyle kapanacak gibi değil.

Diyarbakır, Urfa, Antep, Maraş, Kapadokya bölgesi, Adana ve Mersin’de kelimenin tam anlamıyla yağmalanmış o kadar çok varlık var ki.

Geçen yıl Gaziantep’te restore edilmiş, edilmekte olan birkaç yapıyı gezerken, yıllardır yanından gelip geçmemize, kimisinin de içinde yaşamamıza rağmen “deryadan habersiz balıklar misali” çoğu şeyden ne kadar habersiz olduğumuzu irkilerek gördüm.

Örneğin, bugünlerde Camii olarak kullanılan, 1980 darbe döneminde Cezaevi olarak kullanılmış muhteşem kiliseyi, Öğretmen Okulu olarak kullanıldığında pek çok etkinliğe katıldığımız Antep’in en önemli anıtlarından sayılan binanın bir zamanlar kilise olarak kullanıldığından habersiz olmamızın, hiç dikkatimizi çekmemesinin akılla izah edilecek yanı var mı?

Diğer şehirler bir yana örneğin Mersin’de mübadele ile Yunanistan’a gitmek zorunda kalan Bodosaki’ ye ait o kadar çok tesis, arsa, konak, bahçe ne oldu, nasıl el değiştirdi?

Yüz yıllık kayıtların tutulduğu Mersin tapu dairesinin ikinci katında yer alan Hükümet Konağı 1925 yılında kimler tarafından, nasıl yakıldı? Kül olan o defterlerdeki bilgilerin nasıl yenilendiğini kaçımız biliyoruz? Tapu kayıtlarının tümüyle yanması, kaybolan kayıtların yerine kuyudu umumiyeden talep edilen ama bir türlü gelemeyen evraklar, sesini çıkaramayan, çıkarsa da ezilen mağdurlar…

Gün gelir o konulara da değiniriz ama mademki, azınlık Vakıflarına kimi varlıkların iadesi tartışılıyor ben de içinde Kiliselerin, o kutsal mabetlere ait gayrimenkullerin paylaşımının geçtiği Mersin’e özgü bir hikâye anlatayım…

**

1850’lerde gelişmeye başlayan Mersin, Tarsus’un binlerce yıllık kazanımlarının kısa zamanda transfer edildiği bir köy görüntüsündeydi ilk yıllarda. Kırım savaşına buğday, Süveyş Kanal inşaatına kereste taşıyacak gemilere iskeleler yapıldı önce.

Ardından okulları, aş evleri, yatakhaneleriyle kiliseler…

Şehrin merkezinde Latin Katolik, Rum Ortodoks ve biraz ilerisinde Arap Ortodoks kiliseleri…

İbadet yanında eğitimin yapıldığı kız ve erkek yatılı okullarına sahip bu üç kilisenin en şanssızı Rum Ortodoks kilisesidir. Bir zamanlar kente damgasını vurmuş zenginlerden Mavromati’ nin desteklediği bu kilise, mübadele ile Rumların büyükçe kısmı gidince, ibadet edecek cemaat kalmadığı gerekçesiyle önce kapanmış, ardından taşlarına kadar sökülerek yerle bir edilmiştir. (Taşlarını merak edenler Cumhuriyet Meydanındaki Kültür Merkezini ziyaret edebilirler. 1945’lerde Halkevi yapılırken o kilisenin taşlarından yararlanır dönemin Valisi T.S.Gür)

Azınlık mallarının bir gün gerçekten iadesi gündeme geldiğinde, İstiklal Caddesi üzerinde yer alan Özel İdare iş merkezi ve çevresindeki tüm yapılaşma tartışma konusu olursa kimse şaşırmasın. Kilise tam da oradaydı çünkü.

Her ne kadar yıkılmaktan kurtuldular ama günümüzün ayakta duran iki kilisesinin başına gelenler de az buz şeyler değildir. Özellikle de Latin Katolik Kilisesi…

Sultan Abdulmecid’e 15 Eylül 1855’te ibadet izni için başvurulur ama zaten 1853 yılında Antonio Garbi’ye ait 10 dönümlük arazi satın alınarak 4 sınıflı okulu da barındıran ilk kilisenin 1854 yılında faaliyete geçmesi sağlanmıştır bile.

(Abdulmecid’e başvurunun ardından 1855’te uygun bularak gerekli işlemleri yapması için talimatlandırdığı tüm bölgenin sorumlusu Vezir El Hac Halil’e padişah fermanı gelir gelmesine ama bürokratik işlemlerin tamamlanması ve kilise izninin Mersin’e ulaşması ancak 1891’de mümkün olacaktır.)

 

Genel içinde yayınlandı

Yorum bırakın