Pamukluk sulama projesi başka bahara… (19.1.2024)

Pamukluk sulama projesi başka bahara…

Her Ocak ayı Resmi Gazete’ de yayınlanan yıllık yatırım programı ışığında Mersin’ in bekleyen projelerine o yıl ayrılan ödenekleri ele almaya, böylece kentin beklentileriyle Erdoğan iktidarının son yıllarda daha da belirginleşen bakışı arasındaki farka dikkat çekmeye çalışırım…

Aslında Mersin için yaşamsal öneme sahip projeler belli;

-Ana Konteyner Limanı,

-Çukurova Hava Limanı,

-Çeşmeli-Taşucu otoyolu,

-Pamukluk Barajı sulama ve isale hattı,

Bunlardan Ana Konteyner Limanı deyim yerindeyse Kaf dağının ardında bir yerlere göçtü, kolay kolay da dönecek gibi değil…

Çukurova Hava limanı ise artık dinlemekten yorgun düştüğümüz bir yılan hikayesinin sonunda bu yıl ortalarına doğru, bilemediniz yıl sonunda hizmete açılacak..

Geriye kalıyor Çeşmeli-Taşucu yolu ve Pamukluk depolama, sulama ve kente su sağlayacak isale hattı projeleri…

Sürekli başka baharlara ötelenen Çeşmeli-Taşucu yolu ve projenin başına gelenler bir başka makale konusu olsun…

Bugün Pamukluk sulama ve depolama projesinin serencamını ele alayım:

Geçen yıl bugünlerde 2023 yatırım programının yayınlanması ardından kaleme aldığım makalede Pamukluk projesinin başta Mersin olmak üzere ülke açısından önemini, yaratacağı katma değere şu cümlelerle dikkat çekmeye ve koyulan 3 milyon TL’ lik deyim yerindeyse sembolik ödenekle yatırıma yürütme erkinin ve elbette o erke bağlı bürokrasinin bakışını yansıtmaya çalışmıştım…

O makaleden bir bölüm:

“Debi itibariyle dünyanın en deli ırmakları arasında ilk 3-5 arasına giren Berdan üzerinde yapılan Pamukluk barajı tamamlandı ve Ekim 2021’ de su tutmaya başladı…

Ancak Pamukluk sadece elektrik enerjisi üretmeyecek…

Aynı zamanda bölge toprağını sulayacak ve Tarsus/Mersin içme suyu gereksinimini karşılayacak…

Yapılan projeksiyonlara göre Pamukluk barajı sayesinde 184 bin dekar alan sulanırken 130 milyon metreküp içme suyu temin edilecek.

Berdan barajından 66 milyon m3 su sağlandığı düşünüldüğünde Pamukluk barajından Berdan’ ın iki katından fazla su elde edilecek ki, bu gerçekleştiği takdirde ülkeyi kasıp kavuracak bir kuraklık felaketi yaşanmadıkça Mersin’ in asla susuzluk yaşamayacak.

Bunun sağlanması için tamamlanan baraj gölü sularının kanallarla toprağa aktarımı ve isale hatlarıyla içme suyu şebekesine ulaştırılması gerekiyor…

Tablo bu iken bakın Ankara’ daki karar vericiler sadece Mersin’ in değil 25 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım alanını sulayacak ve sebze meyve üretiminde çağ atlatacak projeyle ilgili 2023 yılı yatırım programına ne kadar ödenek koymuş?

Pamukluk Barajı ve depolama ile sulama projesinin tamamlanması için gerekli yatırım tutarı 1 milyar 980 milyon TL…

2022 yılı sonu itibariyle yapılan harcama tutarı 542 milyon lira…

Bu parayla baraj tamamlanmış ancak tarımsal anlamda bölgeye hayat verip dönüştürecek ve içme suyu sorununu nihayete erdirecek yatırımlar için 1,5 milyardan fazla ödenek ayrılması gerekiyor…

Peki, 2009’ da başlanan ve 2027’ de tamamlanması ön görülen Pamukluk projesine 2023 yılı için ayrılan ödenek ne kadar?

3 milyon TL…

Tamamlansa kısa zamanda yatırılanı misliyle geri verecek baraj-tarımsal sulama- içme suyu entegre projesinin baraj dışında kalan ve asıl bölgeye hayat verecek, boşa akan suyu katma değeri yüksek tarımla buluşturacak asıl bölümüyle ilgili adım atılmıyor…

Atılsa 2022 rayiciyle 1,5 milyar TL para gerektiren projeye 2023 yılı ödeneği olarak 3 milyon TL mi reva görülürdü?

Bu anlayışla ve bu mizah konusu olabilecek paralarla 2027’ ye kadar nasıl tamamlanacak Pamukluk?

Ankara yıllardır Mersin’ e karşı alabildiğine cimri…

Bunu siyaseten ‘NE KADAR OY O KADAR HİZMET’ denkleminden yola çıkıp bir yere kadar anlamak mümkün…

Ama söz konusu Pamukluk gibi sadece bölgeye değil, tüm ülkeye katkı verecek bir yatırım olduğunda hiçbir rasyonel açıklama yaşanan durumu anlatmaya yetmiyor…

İzahı olmayanın mizahı olur derler ya…

Karşımızdaki tabloyu bu cümle yeterince anlatıyor aslında…”

2023 yatırım programında yaklaşık 2 milyar (1 milyar 980 milyon) olarak revize edilen proje tutarı, enflasyon sonucu artan maliyetler nedeniyle 2024 yılı için 4 milyar TL ( 3 milyar 941 milyon 892 bin TL) olarak belirlenirken 2023 sonu itibariyle 646 milyon harcama yapılmasına karşın koyulan ödenek 2 milyon lira…

Yatırım programlarında sonraki yıllara ertelenen, dondurulan kimi projenin izi kalsın diye sembolik anlamda ödenekler koyulur…

Pamukluk projesinin sulama ve depolama merhalesi için öngörülen de tam olarak bu…

Vuslat başka bahara diyeceğim ama, bu bakışla Mersine bahar hiç gelmeyecek gibi…

Vietnam nasıl başardı, Türkiye nerede hata yaptı? -2- (16.1.2023)

Vietnam nasıl başardı, Türkiye nerede hata yaptı? -2-

Vietnam BT endüstrisi bir dönüşümün eşiğinde duruyor ve Güneydoğu Asya’nın önde gelen yazılım merkezi olmaya hazırlanıyor. Olumlu demografik özellikler, ekonomik güç ve rekabetçi işgücü maliyetlerinin bir araya gelmesi, teknolojiyi küresel dış kaynak pazarında ön sıralara taşıdı.

Tayland veya Malezya gibi bölgesel emsallerinin aksine Vietnam, özellikle yazılım geliştirme alanında vasıflı işgücünü güvence altına alma konusunda benzersiz maliyet verimliliği sunuyor.

Bu maliyet avantajı, ülkenin benzersiz demografik profiliyle daha da artıyor…

Nüfusun büyük bölümü 30 yaşın altında, dinamik ve eğitimli…

Yönetim, günümüzün küresel arenada yer alabilmenin olmazsa olmazı anlamına gelen akıcı İngilizce konuşabilme becerisini dijital bilgiyle birleştiren umulanın da üstünde canlı bir yapının potansiyelini avantaj olarak değerlendirmeyi başarmış görünüyor…

Vietnam, yazılım endüstrisi bu genç nüfusun enerjisinden yararlanarak yenilik ve teknik yeterlilik kültürünü teşvik ederek büyük atılımları hayata geçirmekte…

Ekonomik açıdan Vietnam, teknoloji sektörünün büyümesi için sağlam bir temel oluşturan etkileyici bir büyüme gidişatına tanık oldu. Eğitim seferberliği sonucu Ülkenin okuma-yazma oranı etkileyici bir seviyeye ulaştı ve bu da dijital ekonomiyle etkileşime geçmeye ve bu ekonomide ilerlemeye hazır bir nüfusun sinyalini veriyor.

Yazılım geliştirmede dış kaynak kullanımına yönelik küresel istek arttı ve Vietnam bu çağrıya çeviklik ve uzmanlıkla yanıt veriyor. Yazılım geliştirme, test etme, bakım ve destek konularında uzmanlaşmış Vietnam teknoloji firmalarının yükselişi, ülkenin genç nüfusundan ve dil yeteneklerinden stratejik olarak faydalandığının bir kanıtı aslında…

Ülkenin bir teknoloji merkezi olarak yükselişinin ardındaki itici güç, güçlü yetenek havuzu oldu. Nüfusun yarıdan fazlası 25 yaşın altında ve STEM eğitimine (fen, teknoloji, matematik ve mühendislik alanların iç içe geçerek kullanıldığı, müfredatlar arası bir eğitim modeli. Bu eğitimle öğrencilerin fen ve matematik dersinde öğrendiklerini günlük hayatta mühendislik ve teknoloji ile birlikte kullanması amaçlanır.) önemli yatırımlar yapan Vietnam, dünya çapındaki üniversitelerinde yeni nesil mühendis ve programcılar yetiştiriyor.

Düne kadar esamisi okunmayan Vietnam dünyanın en iyi bin Üniversitesi arasına 2024 itibariyle 4 Üniversite ile girdi. (Duy Tan, Tan Duc, Ho Chi Minh Ulusal Üniversitesi ve Hanoi Ulusal Üniversitesi) (Aynı dönemde Türkiye ODTÜ, İstanbul Teknik ve Koç Üniversitesi yer aldı sıralamada. Oysa 2021 yılında Türkiye aynı sıralamaya 9 Üniversite ile girerken Vietnam’ın tek Üniversitesi yer alıyordu)

Dahası, Vietnam BT endüstrisi Güneydoğu Asya’daki en rekabetçi işgücü maliyetlerinden bazılarından yararlanmaktadır. Bu ekonomik avantaj, yalnızca yerel yetenekler için değil aynı zamanda yatırım yapmak isteyen yabancı kuruluşlar için de cazip olan yaşam maliyetiyle tamamlanmaktadır.

10 yıl süren ve her türlü silahı denemesine rağmen diz çökertmediği ülkeyi 50 yıl önce terk etmek zorunda kalan ABD son 15 yılda potansiyeli keşfeden pek çok küresel yatırımcıyla birlikte bu kez çatışma yerine ortak yatırım amacıyla geri döndü…

2008-2021 arası 160 milyar doları bulan doğrudan yabancı yatırım aktı Vietnam’ a…

Yatırımcı iştahı 2022’de de sürdü ve 17,9 milyar dolar ile önemli bir doğrudan yabancı yatırım (DYY) aldı ülke…

Bu tür ekonomik göstergeler, İnsan Sermayesi Endeksi’nde (HCI) ülkenin 48. sırada yer almasının yanı sıra; ASEAN bölgesinde Singapur ardından ikinci sıraya yükseldiğini ve trendin yukarıya doğru sürdüğünü gösteriyor…

Şu anda Vietnam Bilişim Teknolojileri alanında 530 binden fazla BT mühendisiyle etkileyici bir yetenek rezervine sahip. Bu iş gücünü destekleyen akademik altyapı, yılda yaklaşık 50 bin yeni BT mezunu üreten 153 üniversite ve BT eğitim enstitüsünü içermekte. Bu eğitim hamlesi, ülkeyi özellikle Vietnam’daki yazılım geliştiricileri gibi pozisyonlar için dış kaynak kullanımı alanında da ideal bir konuma getirmiş bulunuyor..

Vietnam’ın Bilişim Teknolojisi alanına yoğunlaşan nüfus yapısına bakıldığında yazılım geliştiricilerin çoğunluğu Y Kuşağı yaş aralığında yer alan ve önemli kesimi 20 yaşına gelmeden kodlamaya başlayan gençlerden oluşuyor.

Ülkenin yarısından fazlasının (yüzde 53,2’ si) 20-29 yaş grubunda yer alması bu eğitimli gençlerin yakın geleceğe damgasını vurma potansiyelini yansıtması bakımından önemli…

Ve bu genç bilişimcilerin desteğiyle Vietnam, 2030 yılına kadar modern sanayinin omuz verdiği yüksek ortalama gelire sahip gelişmekte olan ülke olmayı, 2045 yılına gelindiğinde ise yüksek gelirli refaha ulaşan gelişmişler liginde yer almayı hedefliyor…

Bu yönelim ve beklentiye ulaşmak için bilim ve teknolojiyi ön plana çıkarmayı ve geride kalmamak, daha hızlı ve sürdürülebilir bir şekilde gelişmek için dünyadaki yeniliklere açık olmanın vazgeçilmezliğinin bilincinde…

Bloomberg’ in uzmanlara dayandırdığı ve dünya Bankası verileriyle desteklenen tahminine göre 2024 yılında Vietnam yüzde 6-6,5 arası bir büyümeye sahne olacak… son yıllara kadar dünyanın en büyük büyüme oranlarına sahip ülkesi Çin’ in yüzde 4’ lere gerilemesi karşısında Vietnam sadece Asya’ nın değil, dünyanın da hızlı büyüme rakamlarına göre yükselen yeni yıldızı…

Pek çok Batılının imaj olarak düne kadar aklında yer alan, savaşla harap olmuş yoksul insanlarının Nike’ spor ayakkabısı ürettiği mazlum ulusu son yıllarda yazılım ve teknolojiye odaklanan yeni girişimlerin cazibe merkezi olma yolunda dev adımlarla ilerliyor…

Yüksek kalitede eğitimli mühendis bolluğu, ucuz iş gücü ve hızla büyüyen ekonomisiyle Startup’ların son zamanlarda en çok ilgisini çeken ülkesinden alınacak sayısız dersler var…

Güneydoğu Asya önümüzdeki 10 yıl içinde küresel büyümenin motoru olacak ve Vietnam bunun merkezinde yer alacak ön görüsünde bulunan uzmanlar haksız değiller…

Dünün batılılara don gömlek diken, spor ayakkabısı fasoncusu ülkesi kısacık zaman diliminde baş döndüren dönüşüm geçirirken genç ve dinamik nüfus akıllı telefon ve interneti benimseyerek, hızla büyüyen orta sınıfı oluşturuyor ve Vietnam yoksulluğun prangalarını çözmeye hazırlanıyor..

20 yıldır mal ithalatında ABD’ nin geleneksel 7 ortağı sıralamasının ilk kez 2023’ te değişiklik göstermesi ve Kanada, Meksika, Çin, Japonya, Almanya, Kore Cumhuriyeti, Birleşik Krallık (İngiltere) olarak yer alan ülkeler arasında Birleşik Krallık’ ın yerini Vietnam’ ın alması yeterince özetliyor tabloyu…

Tek başına Vietnam örneği bile emek yoğun sektörlerle elde edilecek büyümenin refaha yetmeyeceğini, eğitimle desteklenen bilişim ve teknolojiye dayalı yeni bir hikâye yazmanın gerekliliğini ortaya koyuyor…

Vietnam nasıl başardı? Türkiye nerede hata yaptı? -1- (13.01.2024)

Vietnam nasıl başardı? Türkiye nerede hata yaptı? -1-

Vietnam, 1963-73 arası on yıl süren ve ABD tarafından yakın tarihin en acımasız saldırısına maruz kalan mazlum halkın ülkesi..

200 bin insanını kaybederken saldırgan ABD’ nin 58 bin askerine ve 1 trilyon dolarına mal olan, bugün

hâlâ süren sendromuyla baş etmekte zorlandığı o kirli savaşa sahne olan topraklar…

1 trilyon dolar deyip geçmeyin..

ABD’ nin 1970’lerdeki toplam GSMH’ sına eşit ve dolar temelli enflasyonu göz önünde bulundurursak bugünün 14 trilyon doları…

ABD’ ye tarihin en büyük derslerinden ve hezimetlerinden birini yaşattı ama taş üstünde taş kalmayan ülkenin toparlanması da hayli zaman aldı…

2000’ li yılların başında 80 milyon nüfusa karşı 30 milyar dolar toplam GSMH ile yoksulun yoksulu bir

Vietnam yer alıyordu dünya sahnesinde…(2000 yılı GSMH’si 31 milyar dolar/kişi başı geliri 375 dolarlarda)

Yönetim tarihi bir tercih yapmak, ülkenin makûs talihini değiştirmek için bir tercih yapmak zorundaydı; Vietnam ya Kuzey Kore gibi içine kapanıp yoksulluğa razı olacak, ya da Güney Kore gibi dünyaya açılmayı seçecekti…

Halkın beklentilerine yanıt aranmış olmalı ki, Güney Kore modeline benzer kalkınma planı devreye

sokuldu..

Öncelikle eğitimde Bilişim ve teknoloji ağırlıklı yeni sanayinin ihtiyaç duyduğu iş gücüne yanıt verecek

seferberliğe gidildi..

Eğitimdeki paradigma değişikliği kısa zamanda semeresini gösterdi.

2010’ lara kadar ‘don gömlek dikme’ olarak tanımlanan tekstilcilerin fason imalat atölyesi olarak tercih ettikleri ve aynı misyonu daha önce yüklenen Çin’ de artan maliyetler nedeniyle yeni üretim üssü gördükleri Vietnam, suyunu tüketen, havasını kirleten getirdiğinden çok götüren bu üretim tarzından hızla bilişim teknolojilerine ve yazılıma yöneldi.

Genç ve çalışkan nüfus gelişmeye açık, istihdamla eğitimi uyum içinde buluşturan düzenlemelerle bugün kalkınma mucizesini gerçekleştirmek üzere…

Ülke bir yana insan hayatında bile kısa sayılabilecek 10-15 yıllık zaman diliminde Vietnam belirlediği hedeflere nasıl koşmuş ve aynı dönemde Türkiye nerelere savrulmuş?

Soruların yanıtı ibretlik bir tablonun da özeti aslında…

Dünya Bankası verilerine göre; 2022’ de 98 milyon nüfuslu Vietnam’ ın 56 milyonluk iş gücü var, oran yüzde 57…

85 milyonluk Türkiye’ nin iş gücü 34 milyon, oran yüzde 40…

İki ülkenin yıllık GSMH’ sı bir başka ifadeyle yılda yarattıkları milli hasıla son 10 yıllık paradigma değişikliklerinin de özeti aslında…

2000 yılında toplam 31 milyar dolar GSMH’ ye sahip Vietnam 2008’de 100 milyar eşiğine (99 milyar dolar) gelirken 2013’ te 213 milyar dolara ve 2022’ de 410 milyar dolara ulaşıyor…

2013’ te 957 milyar dolar GSMH’ ye ulaşan ve ‘Orta Gelir Tuzağı’ ndan çıkacak rüzgârı yakalayan

Türkiye 2020’ de 720 milyar dolara gerilerken 2022’ de aldığı onca göçe ve artan nüfusuna karşın 907

milyar dolarda kalıyordu..

On yıl içinde yarattığı hasılayı iki katına çıkaran Vietnam ve yükselmeyen düşer kuralına uygun gerileyen Türkiye…

Peki, Vietnam dünya sahnesine beklenenden de hızlı giriş yaparken, Türkiye nerede hata yaptı?

Öncelikle Vietnam bilişim teknolojilerine ve yazılım eğitimi, yatırımlarına ağırlık verirken, Türkiye inşaat sektörünü kalkınma lokomotifi seçti…

Beton ekonomisi yatırım esnasında istihdam ve büyüme sağlıyordu ama bu sürdürülebilir bir yöntem değildi…

2008 sonrası ABD’ de başlayıp Avrupa’ yı saran ekonomik kriz dalgasıyla ucuzlayan küresel finansman kaynaklarını Türkiye, ‘taşı toprağı altın’ İstanbul’ a gömerken, Vietnam yabancı sermayeyi teknoloji ağırlıklı yatırımlara yöneltti.

Yola çıkarken Çin ve Bangladeş ardından dünyanın üçüncü büyük tekstil ve hazır giyim ihracatçısı pozisyonunda olan Vietnam ucuz işçilik avantajıyla refahın gelmeyeceğini gördü…

Küresel tekstil endüstrisi gibi, son derece kirletici, ülkenin kıt su kaynaklarını tüketen, küresel karbon emisyonlarının yüzde 10’ undan fazlasının doğmasına yol açan, üstelik katma değeri oldukça düşük sektörler yerine teknolojik gelişmelere aç 50 milyon akıllı telefona sahip genç nüfusunun avantaj ve dinamiğini Bilişim Teknolojileri (BT) alanında değerlendirmeyi, teşvik ettiği dış yatırımları bu alana çekmeyi planladı ve bugün bunu başardığını rakamlar yeterince anlatıyor…

Aşağıda grafik olarak verdiğim Türkiye ve Vietnam’ ın 2005-2023 ihracat verileri, iki ülkenin seçtiği

büyüme modelleri sonucunda bugün geldikleri ve trend böyle sürerse yakın gelecekte nerede olacaklarını göstermesi bakımından yeterince dersler içeriyor…

2005’ te yılda toplam Türkiye 78,5 milyar, Vietnam 32,5 milyar dolar ihracat yapıyordu.

2013’ te Türkiye ihracatını 167 milyar dolara, Vietnam 132 milyar dolara çıkardı.

2013’ten itibaren sendelemeye başladı Türkiye ve ihracat 2015’ te 155, 2016’ da 152 milyar dolara geriledi.

Vietnam ise 2015’ te Türkiye’ yi yakaladı ve 2017’ ye geldiğimizde Vietnam 215 milyar dolara ulaşırken Türkiye 169 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyordu…

Bu kadar da değil, Türkiye ihracatında yükte hafif pahada ağır ileri teknoloji ürünleri %3-4’leri geçmezken, Vietnam 2008’ de genel ihracat içindeki payı yüzde 10’ ların altında olan yüksek teknoloji ürünleri ihracatını on yılın sonunda 2018’ de yüzde 41’ lere çıkıyordu…

2022’de Vietnam 371 milyar dolara ulaşan ihracatının yüzde 40’ı, yaklaşık 150 milyar doları ileri teknoloji ürünlerinden oluşmakta ve bu oran Japonya, Çin, Güney Kore gibi bu alanda iddialı tüm ülkelerin üzerinde… (Çin %23, G. Kore 17, Japonya %13)

60 yıl önce bombalarla yok edilmiş bir ülke bu gerçekten mucize sayılacak gelişmeyi nasıl sağladı?

Sorunun yanıtı sonraki makale konusu olsun…

*Türkiye-Vietnam yıllar itibariyle ihracat verileri (milyar dolar

YılTürkiyeVietnam
200578,532,45
201012172,24
2013167132
2015155,9162
2016152,6176,6
2020168292
2021224336
2022253371

Mersin’ in adrese ve faaliyete göre ihracat verileri arasındaki uçurum ne anlatıyor? (09.01.2024)

Mersin’ in adrese ve faaliyete göre ihracat verileri arasındaki uçurum ne anlatıyor?

Mersin’ i tek kelimeyle tanımla deseler liman, bir cümleyle anlatmam istense “limanla var olan dış ticaret kenti” derim…

150 yıla dayanan genç bir kent ve çoğu liman kentine damgasını vuran kozmopolit yapısının da ağırlığıyla kadim şehirler gibi liman ve dış ticareti saymazsak henüz tam olarak bir kimliği de yok Mersin’ in…

Peki, Anadolu’ nun en azından son 150 yıldır gittikçe önem kazanan, öne çıkan dünyaya açılan kapısı bunca önemli işlevine rağmen dış ticarette hak ettiği yerde mi?

Gerilerden gelip, özellikle de Özal ile başlayan Anadolu kaplanlarının ihracat seferberliğinde Gaziantep gibi, Kayseri, Konya hatta Denizli gibi iller sanayi ağırlıklı ihracatla öne çıkarken, ihracattan aldığı pay itibariyle Mersin hiçbir zaman hak ettiği yeri alamadı…

Ülke sıralamasında; İSTANBUL, KOCAELİ, BURSA, İZMIR, ANKARA, GAZIANTEP, SAKARYA, MANISA, DENIZLI, KONYA ardından on birinci olabilen MERSİN, İzmir’ i dışarıda tutarsak dış ticaretle ilgisi olmayan ve ithalat/ihracatını bugüne kadar alt yapısı, yetişmiş kadrolarıyla Mersin üzerinden yapan kentlerin gerisine düşmüş gibi bir görüntü arz ediyor…

Üstelik yıllardır değişmeyen bir tablo bu:

Örneğin 2022’de MERSİN 2,6 milyar dolar tutarında ihracatla; İSTANBUL, KOCAELİ, BURSA, İZMİR, ANKARA, GAZİANTEP, MANİSA, SAKARYA, DENİZLİ, HATAY, KONYA, KAYSERİ, ADANA ardından 14. Sırada kendisine yer bulabilmişti..

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) in verileri yayınlamaya başladığı 2004’ ten beri Mersin’ in sıralamadaki yeri 13-14’ lük arasında gidip geliyor ama bir türlü üstüne çıkamıyor..

Bir yandan ihracatla anılan, üstelik liman avantajıyla çoğu kurum ve kuruluşun üretim yapmak için büyük gayret gösterdiği tesis anlamında faaliyet gösterdiği bir kent gerçeği var ama faaliyet gösterenlerin kayıtlı oldukları, vergilerini ödedikleri, bir başka ifadeyle aidiyet duydukları illeri var ama bacalarını tüttürmelerine, havasından suyundan toprağından yararlanmalarına karşı Mersinli değiller…

Bir başka ifadeyle faaliyetlerini Mersin’ de sürdürüyor, bu kentte üretiyorlar ancak tüm sosyo ekonomik gelişmişlik sıralaması da dahil pek çok kritere temel teşkil eden veriler o kayıtlı oldukları illerin hanesine yazılıyor…

Bu alanda en büyük avantajı da İstanbul değerlendiriyor…

Ülke ihracatının neredeyse yarısı kağıt üzerinde İstanbullu şirketlerce yapılmış görünüyor…

İyi de  gerçek durum böyle mi?

Örneğin doğu sahillerini işgal eden Kromsan, Soda Sanayi, açtığı taş ocaklarıyla doğudan batıya çevremizi olumsuz yönde etkileyen Çimento Fabrikaları, Şişe Cam tesisleri, Karaduvar-Kazanlı gibi doğa cenneti bölgeleri işgal eden akaryakıt depolama alanlarına sahip tüm şirketler, hatta Organize Sanayi sitelerinde baş tacı ettiğimiz pek çok tesis faaliyetlerini Mersin’ de yapıyorlar ancak başta İstanbul olmak üzere başka kentlerin Odalarına kayıtlılar, vergilerini de o illerde ödüyorlar…

Ticaret Bakanlığı nihayet ortaya çıkan çarpık tabloyu düzeltip gerçek durumun ne olduğunu göstermeye karar vermiş olmalı ki, ilk kez 2022-23 ihracat verilerini TİM’ den ve TÜİK’ ten farklı olarak firmaların kayıtlı oldukları illere göre değil, faaliyet gösterdikleri illere göre derleyerek yayınladı…

Ve ortaya çıktı ki, 2022 yılında kayıtlı firmalara göre 2 milyar 985 milyon, 2023’ te  3,2 milyar dolar ihracat yapmış görünen ve bu rakamlarla 2022’de 14. Sırada yer alan Mersin il sınırları içinde faaliyet gösteren firmalar itibariyle 2022’ de 8,4 milyar dolar toplam ihracata erişiyor…

2023’ te ise faaliyet gösteren iller ihracat sıralamasında yüzde 15 lik artışla ihracatını 8,4 milyar dolardan 9 milyar 758 milyon dolara çıkarıyor…

Artış oranı ülkenin ihracat artışının üzerinde ve tüm illeri geçerek bir rekora işaret ediyor…

İstanbul için kötü, Mersin’ in makus talihini yenmesi adına olumlu bir gelişme bu…

Adrese göre firmalar sıralamasında 2022’de 124,7 milyar dolarlık ihracat yapıyor görünen İstanbul’ un, faaliyet gösteren firmalar dikkate alındığında 2022’ de 55 milyar, 2023’ te 59 milyar dolarlık ihracat yaptığı görülüyor…

İstanbul, Mersin karşılaştırmasını şöyle okumak ta mümkün:

Adrese dayalı firmalara göre İstanbul’ un 125 milyar dolar tutan ihracatına karşı 3 milyar dolarda kalan bir başka ifadeyle Mersin…

İstanbul bu tabloyla ihracatta Mersin’ in 41 katına ulaşmış…

Oysa firmaların faaliyet gösterdikleri iller göz önüne alındığında 10 milyar dolara yaklaşan Mersin ve 60 milyar dolarlık İstanbul…

41 kat 6 kata geriliyor…

Merkezi idarenin her türlü desteği sağladığı veya köstek olduğu, bir başka ifadeyle avantaj, dezavantajı belirlediği bugünkü koşullarda elbette Mersin yerel yönetimleri veya dinamiklerinin faaliyet gösterecek şirketleri adresinizi de Mersin’ e taşıyın koşulunu öne sürmesi hatta ricada bulunması düşünülmez bile…

Ama yine de; havamızdan, suyumuzdan, toprağımızdan, kısaca doğamızdan yararlananların bu kentte kayıtlı olmalarını istememiz çok mu diye düşünmeden edemiyor insan…

 Adres 2022Faal.2022Faal.23Artış %
İstanbul124,755.22959.381+7,5
İzmir  17,025.00723.793-4,9
Mersin   2,985  8.416  9.75815,9
G.Antep11,2   9.296   9.146-1,6

Not: milyar dolar olarak yer alan rakamlar Ticaret Bakanlığının yayınladığı verilerden derlendi..

Yangın yeri Ortadoğu ve stratejik konumuyla Mersin’ in üstlenebileceği misyon… (4.1.2024)

Yangın yeri Ortadoğu ve stratejik konumuyla Mersin’ in üstlenebileceği misyon…

Kızıldeniz’ de Yemen’li husi’lerin gemilere yönelik saldırılarını bahane ederek rotayı Ümit Burnu’na çeviren konteyner taşımacısı Maersk, CMA CGM gibi karteller aslında son dönem düşen taşıma fiyatları sonucu yaşanan krizi fırsata çevirme derdindeler…

 Bunu da uzakdoğu’dan Akdeniz limanları rotasındaki navlun fiyatlarını bin dolardan 6 bin dolara çıkararak hayata geçirmeye başladılar.

18-20 bin konteyner taşıyan büyük gemilere sahip Kartellere karşı harekete geçen ağırlıklı olarak Çin’ li orta boy taşımacılar 5-6 bin konteynerlik gemilerle krizi fırsata çevirmeye çalışıyorlar.

Kızıldeniz’ deki riskler kısa zamanda geçmeyecek, aksine İran’ın doğrudan çatışmalara girme olasılığının yükselmesiyle daha da artacak..

Pentagon’ un 2001’ de ikiz kulelerin vurulması ardından vakit geçirmeden hazırladığı ve sızdırdığı belgelerle ortaya çıkan ABD’ nin Ortadoğu’ yu dönüştürme planı zaman içinde yer yer öncelikler itibariyle şekil değiştirse de hedef hiç şaşmadı…

Kısaca taktik hamlelerin sapmalarıyla oyalanmak yerine aslolan stratejiye yoğunlaşmak gerekiyor..

Pandemi ile başlayan ve bu kez İsrail-Hamas çatışması nedeniyle yeniden yükselen son gelişmeler ortaya koydu ki, Çin-Avrupa tedarik zinciri zayıf halkalara sahip ve her an kopma riskiyle karşı karşıya…

Tüm gelişmeler akdeniz’ de güvenli bir Hub limanının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor…

alt yapısı, yetişmiş insan gücü, 1979’daki Irak-İran savaşından beri bölgesel talepleri karşılayacak lojistik filoları ve potansiyeli ile Mersin bugün ortaya çıkan ve önümüzdeki günlerde tüm bölgeyi daha da fazla etkilemesi kaçınılmaz yüksek gerilim ortamında, Çin başta olmak üzere tüm Uzakdoğu’nun ara tedarik üssü olmaya en uygun lokasyona sahip kent…

1973 Lübnan savaşı sonrası kendine güvenli liman arayan bölge sermayesi ve girişimcilerinin beklentileri o dönem bürokrasinin aymazlığıyla boşa çıkarıldı ve Beyrut’ un yerini alacak Mersin sadece kentin değil ülkenin kaderini değiştirme potansiyeli taşıyan altın fırsatı kaçırdı…

Ardından 1979 Irak-İran savaşı, 1990 körfez krizi ve 2001’ de Irak’ın işgaliyle başlayan yatışması bir yana her an patlama riski yüksek saatli bombadan farksız Irak ve hangi senaryo ile kaosa sürükleneceği meçhul ama er veya geç gerçekleşmesi kaçınılmaz İran…

Rusya ve İran’ ın ambargo nedeniyle ham, yardımcı ve hatta mamul ürün anlamında soluklarının kesildiği koşullarda nefes almalarını sağlayacak alternatif tedarik üssü olmaya depolama kapasitesi, karasal taşıma filo kapasitesi ile aday olabilecek en uygun merkez Mersin…

Tüm gelişmeler, Mersin’ in vakit geçirmeden ana konteyner limanı konumuna getirilmesinin sadece kent değil Türkiye için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermekte…

Mersin bir yana,  ortaya çıkan koşullar ve gelmekte olan büyük kaotik dalga önlenemez ve engellenemez biçimde ülkeye tarihi misyonun  kaçınılmaz tablosunu gözler önüne seriyor…

Umarım kent dinamikleri ve Ankara’ daki karar vericiler büyük fotoğrafın anlattığı bu gerçeği görüp, cesaretle ve iş işten geçmeden gerekli adımları atar…

Mersin, 4 Ocak 2024

A.Ayan

abdullahayan@gmail.com

Varlık Vergisi Mersin’ de adil uygulandı mı?… (3.1.2024)

Varlık Vergisi Mersin’ de adil uygulandı mı?…

Dönemin başta İçel Valisi olmak üzere tüm yetkililer, Varlık Vergisi Komisyonunun çok titiz çalışma sonucu ve çok adil biçimde vergi borcu tahakkuk ettirildiğini sürekli dile getirseler de, ortaya çıkan tablo gerçekten öyle miydi?

Ülke genelinde özellikle de İstanbul ve İzmir gibi ekonomide önemli paya sahip azınlıklara reva görülenlerle tek partiye yakın isimlere ‘takdir edilen’ meblağlar arasındaki uçurumlar liman kenti Mersin’ e de damgasını vurmuştu…

Aslında varlık vergisi adı altında kimi servet sahiplerinden ‘pay’ istenmesi yeni bir icat değildi..

1.Dünya savaşı ardından ‘harp kazançları’  kategorisine sokulan kimi zenginlerden benzer yöntemle kaynak transferi yapılırken, uygulamada kimilerine arka çıkan, adaletin yerini suiistimallerin aldığı bir tablo yaşanmıştı…

Bu kez de öyle oldu…

Dönemin ünlü kalemşorlarından Necmeddin Sadak her ne kadar dönemin ruhuna uygun “Kazancı kısmıyoruz, kazananlara kızmıyoruz, halktan ve devletten çalınmadığı sürece” başlığını verdiği makalede aşağıdaki tezi savunsa da gerçek çok daha farklı biçimde tecelli edecekti…

Şöyle diyordu Aralık 1942’ de Akşam Gazetesinde yayınlanan makalesinde;

“(…)

Bu vergiden payı olanların bir kısmı, uzun yıllar sürmüş namuslu emekler, alın teri ve dürüst çalışma ile birikmiş kazanç sahipleridir. Onlar kendilerinden istenileni seve seve vereceklerdir. Fakat bir kısmı, mülkiyet hakkına ve sermayeye hürmet gösteren Türkiye Cumhuriyeti gibi bir hürriyet ve kanun memleketinde halkı yoksul ve aç bırakmak pahasına bin bir hile ve ticaret manevrası ile kazanılmış servetler yahut devlet bütçesine ağıra mal olmuş kazançlardır ki şimdiye kadar her vergiden kaçma yolunu bulmuşturlar. Bunlar bu sefer istemeye istemeye fakat çaresi vereceklerdir.

(…)

Kazananların, bol para kazananların çoğalması bir memleket için iyi bir şeydir. Fakat bu uzun yıllar, sürekli ve başarılı çalışmaların bin zahmetle yavaş yavaş biriktireceği varlık olursa.. Halk ve devlet alışverişinde ne çabuk zengin olanlar çıktı! (…) *”

Sadak, savunduğu Varlık Vergisi hakkındaki görüşlerini bir adım öteye taşıyacak ve 7 Aralık 1942 günü Akşam gazetesinde yayınlanan makalesinde;

 “(…) varlık vergisi başlı başına içtimai adalet kaygısından doğmuştur. Bunu tatbik edecek olanların da ayrıca dikkat edecekleri yüksek adalet duygusu iki taraflı olacaktır: Kimseye yazık dedirtmemek, tutulan ölçülerde milli vicdanı tatbik etmek. Hiç unutulmamalıdır ki, bütün inkılâp kanunları gibi Varlık Vergisi kanunu da milli vicdanın sert tepkisidir.(…)  diyerek uygulamada kayırmacılıktan, yerelde birilerinin birilerini cezalandırmaya, yok edici mekanizmaya dönüşen ve bir ay sonra sulandırılarak kendi kendini yok eden düzenlemeyi ‘devrim kanunu’ gibi tanımlayacaktır…

Gelelim Sadak’ ın ‘sosyal adalet’ kaygısından feyiz alan yasanın Mersin uygulamasına ve yaşanan adaletsizliklere…

Mersin merkezde 311 mükelleften 4 milyon 214 bin lira ve Tarsus’ ta 428 mükelleften 1 milyon 980 bin lira, toplamda il genelinde 6 milyon 173 bin lira vergi salınırken bunun 3 milyon 55 bin lirası toplanabilmişti.

Bir başka ifadeyle oran yüzde 50 civarındaydı…

Asıl çarpıcısı ise büyük miktarda vergi ödemesi istenenlerden ziyade, düşük miktarda borç çıkarılanlar süresi içinde ödeme yapmaya çalışmıştı…

Örneğin Mersin’ de 4 milyon 214 bin liralık verginin 2 milyon 752 bin lirası tahsil edilirken ödemeyenin Aşkale çalışma kampına (ölüme eş) gönderilecek olmasına karşın 198 kişi tamamen, 221 kişi kısmen ödeme yaparken 110 kişi ödeme yapmamış (yapamamış) ve buna rağmen Mersin’ den Aşkale’ ye gönderilen isme rastlanmamıştı…

Varlık Vergisi miktarlarını belirlerken sınırsız takdir yetkisi tanınan Komisyon’ un insanların kaderini belirleyecek, iflaslarına yol açacak kararlarda çok ta adil davrandığı söylenemezdi…

 Kozmopolit yapıya ihtiyaç duyan liman özelliğiyle ‘yerli ve milli’ ağırlığa sahip diğer Anadolu kentlerinden ayrılan Mersin’ de Varlık Vergisi miktarları bu farklı yapı dikkate alınarak belirlendi.

Örneğin o dönem çalıştırdığı bini aşkın işçiyle Mersin bir yana bölgenin en büyük sanayi kuruluşu olan İÇPAK’ a (sonradan Çukurova Sanayi İşletmelerine geçecek olan İçel Pamuk ve Yağ Fabrikası) 24.840  lira Varlık Vergisi tahakkuk ettirilirken, 2 işçi çalıştıran ve 2 bin çuval üretme kapasitesine sahip fabrikanın ortaklarından Ahmet Ramazan’ a 150 bin lira vergi tarh edilmişti.

O dönemin en kârlı yatırım alanlarından biri olan buz üretiminde Mersin’ in en büyük tesisine sahip

*Necmeddin Sadak Akşam gazetesi (3 Aralık 1942)

Geçmiş zaman yazıları (10 Ocak 2005: Eğitimi AB’ ye entegre etmek*) (26.12.2023)

Geçmiş zaman yazıları (10 Ocak 2005: Eğitimi AB’ ye entegre etmek*)

Türkiye’ de başta Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) olmak üzere pek çok öğretim kurumu temsilcisinden oluşan ‘Yüksek Öğretim Kalite Kurulu’ nun Üniversiteleri çeşitli alanlarda ölçümleyip ülke ve dünya Üniversiteleri arasındaki yerini belirleyen ve her yıl yeni verilerle güncellenen bir çalışmasına rastladım geçtiğimiz günlerde…

Örneğin Mersin Üniversitesi, evrensel düzeyde ölçüm yapan tüm dünya Üniversitelerini ölçen URAP araştırma kurumunca dünya sıralamasında 2015 yılında 950. sırada yer alırken 2022′ de 1820. sıraya gerilediği bilgisi, yasayla kurulan Kurul’un yayınladığı araştırmada yer alıyor..

Gerilemenin de ötesinde bir tabloyu yansıtıyor pek çok veriden derlenen sıralama…

Araştırmaya göz atarken, ‘eğitimi AB’ ye uyarlayarak ülkenin girdiği girdaptan kurtulabileceğini hayal ettiğimiz dönemi, o döneme özgü öneri ve beklentileri ele aldığım Ocak 2005’ te yayınlanan makaleme rastladım.

O makalenin önemli bölümlerini yeniden paylaşayım istedim…

Az gittik, uz gittik derken arpa boyu yol alamayıp geriye düştüğümüzü anlatması bakımından ilginç olduğu kadar hüzünlü bir öykü gibi de okuyabilirsiniz..

“EĞİTİMİ AB’YE ENTEGRE ETMEK…

(…)

AB sürecini iyimser gözlükle yorumlayanlara göre, yaşlanan AVRUPA’ nın insan kaynakları sorunu, eğitim almış vasıflı TÜRKLER’ in bu ülkelere akışıyla çözülebilir…

Hayali bile güzel, aslında mantık olarak ta kabul gören bu tezin pratikte gerçekleşme şansı var mıdır ve nedir?…Yanıt aramamız gereken soru bu…

Aslında genç ve eğitimli TÜRKLERİN AB’ye gitmesinde bugün bile yasal bir engel yok…

Sorun serbest dolaşımda değil, ülkemizde ne kadar eğitilmiş, kalifiye iş gücünün ve gencin bulunduğu sorusunun yanıtında yatmakta…

Ne yazık ki TÜRKİYE’ de ister kabul edelim ister etmeyelim çoğu şey gibi eğitim sistemi de iflas etmiştir.

Bugün ülkemizde taşın altına parmağını koymak zorunda olan kurumlar da dahil, sorumluluk taşıyanlar somut gerçekle yüzleşip, çözümler arama yerine, ülkenin değerli zaman ve enerjisini saçma gündemlerle boşuna harcayıp duruyorlar.

Kimsenin iş ve aş sorununa çözüm getirmeyeceği bilinmesine rağmen, TURBAN, İMAM HATİP, YÖK konuları öne çıkarılıp, asıl tartışılması gereken gerçekler göz ardı ediliyor…

TÜRKİYE gelecek 20 YILINA damgasını vuracak ve gerçek kurtuluşu anlamına gelecek asıl can alıcı konuyu; eğitim ile istihdam arasındaki ilişkiyi nedense gündeme taşımaya, gerçekle yüzleşmeye korkuyor…

Oysa her yıl 700 BİN yeni insanına iş alanı yaratmak zorunda olan bir ülke hele tarım kesimindeki gizli işsizleri de vasıflı hale getirip üretime dahil etmek istiyorsa, TÜM DOĞRU DİYE EZBERLETİLEN YANLIŞLARI BİR YANA BIRAKIP özellikle EĞİTİMİ farklı bir vizyonla ele almalıdır..

Sonuçta eğitim, bir gencin yaşam boyu hayatını idame ettirebilmesi için kazandırılacağı mesleki niteliklerle ilişkili.

Ve ne yazık ki mevcut haliyle Eğitim sistemimiz diplomalı, mesleksiz yeni vasıfsız işsizler ordusu yetiştirmekten başka işe yaramıyor… Sonuçta TÜRKİYE deki en geniş kesim “NE İŞ OLURSA YAPARIM ABİ!” diyen ve eğitildiği sanılan işsizlerden oluşuyor…

Mesleki öğretime daha ortaokul ve lise seviyelerinde önem vermediğimiz gibi, ANADOLU’ ya yayılmış Devlet üniversitelerinin durumu da ortada…

Neredeyse her kasabaya bir Üniversite mantığı ile gelinen noktada çevreme bakıyorum da çoğu EĞİTENİN KENDİSİ EĞİTİME MUHTAÇ durumdayken, “BU ÜNİVERSİTELERDEN YETİŞECEK GENÇLERİ HANGİ İSTİHDAM ALANINDA NASIL DEĞERLENDİRECEĞİZ?” sorusunun hiçbir yanıtı yok…

Bugün gelinen noktada üniversitelerden mezun 100 GENÇTEN ANCAK 15’İ iş bulabiliyor. Söz konusu Bu 15 KİŞİNİN ise sadece yüzde 10’U EĞİTİM GÖRDÜĞÜ İSTİHDAM ALANINDA ÇALIŞMA ŞANSINA SAHİP… Kısacası dünyanın başarı ölçüsü olarak kabul ettiği ‘EĞİTİM – İSTİHDAM’ ilişkisindeki ülke ortalaması üniversiteyi bitirenlerimiz için %1.5…

Başka deyişle, TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTEYİ BİTİREN HER BİN ÖĞRENCİNİN ANCAK 15’İ BİTİRDİĞİ OKULLA İLGİLİ BİR İSTİHDAM ALANINDA ÇALIŞMA ŞANSINA SAHİP…

Tabloya rağmen bizim mevcut eğitim sistemiyle yola devam etmemiz, genç ve eğitimli TÜRKLERLE AVRUPA’YI fethedeceğimiz yalanı, TÜRK’ÜN TÜRK’E AJİTE ETTİĞİ DİĞER YALANLARDAN FARKSIZ kocaman bir palavradır…

Yüzleşmemiz gereken gerçeklerimiz bu kadar da değil…

Anlı şanlı Rektörlerimiz ve YÖK bambaşka şeyler söylese de asıl gerçek şudur:

AB’ye katıldığımızda ÜNİVERSİTELERİMİZİN VERDİĞİ PEK ÇOK DİPLOMA İŞE YARAMAYACAK… Başka deyimle ÇOĞU DİPLOMANIN MUADİLİYETİNİN KABUL EDİLMEYECEĞİNE tanık olacağız…

Çünkü AB standartları, tanık olduğumuz kokoreç, sünnet veya salatalık gibi esprilerle sınırlı değil…

AB YAŞAM BİÇİMİNDE NASIL MALLAR STANDARTLARA BAĞLIYSA, OKUL SONUNDA ELDE EDİLEN DİPLOMALAR KARŞILIĞINDA VERİLEN HİZMETLER DE STANDARTLARA BAĞLI…

Bu anlamda TÜRKİYE’ nin eğitim sistemini acilen kalıcı ve AB vizyonuna uygun yeni bir anlayışla ele alması yapılandırması gerekiyor…

Bu sadece AB ile aramızdaki işçilerin serbest dolaşımının çözümü için değil, aynı zamanda TÜRKİYE’nin AB ile tam üyelikten amaçladığı, gelişmişliğe giden yoldaki sosyal dönüşümün başarılması için de şart…

Başlayacak müzakerelerdeki fırsatları, lehimize çevirmek, eğitimle başlayacak bir büyük dönüşümü gerçekleştirmek elimizde…

Üstelik eğitim konusu teşvik edilerek, GODOT’ YU BEKLER GİBİ BEKLEDİĞİMİZ YABANCI YATIRIMCILARI ÖZELLİKLE BU ALANA YÖNELTMEK MÜMKÜN…

Geliştirilecek ortak projelerle sadece kendi çocuk ve gençlerimize değil, ORTADOĞU’dan gelecek öğrenci potansiyelini değerlendirmek mümkün…

Örneğin MERSİN gibi kentlerde eğitime yönelik bölgesel kalkınma projeleri geliştirerek, çağını tamamlayan sanayinin ötesinde bilişime öncelik veren istihdam projelerine belli kentleri katma adına görülmemiş bir mucizeyi gerçekleştirebiliriz…

*10 Ocak 2005, Mersin (abdullahayan.wordpress.com)

Geçmiş zaman olur ki… (20 yılda değişen ve değişmeyenler, solan hayaller ) (22 Aralık 2023)

Geçmiş zaman olur ki…(20 yılda değişen ve değişmeyenler, solan hayaller )

2005’ i karşılarken 2004 Aralık ayında kaleme aldığım makaleyi, 20 yıl içinde dünyadaki onca baş döndüren gelişmeye karşın, insanlığın kan ve gözyaşıyla geçirdiği bitmeyen acılarla dolu sınavını yansıtması bakımından paylaşayım istedim…

Filistin, Irak, yaşanan onca acıya karşı değişmeyen iklim, yeşermesi bir yana solan hayaller…

Onca acıdan hiçbir ders alamadığımızı yansıtması bakımından da ilginç geleceğini düşündüğüm o makaleden bir bölüm;

“(…)

VE FİLİSTİN;

O FİLİSTİN ki, küçücük çocuklar okul bahçesi yerine, Kurtuluş ve Özgürlüğü getirecek İNTİFADA adına barikatlarda geçirdiler koca yılı…

Ellerinde kalem, kitap yerine sapan ve taşlarla…

Kim ne desin 2004, FİLİSTİN çocuklarının geleceği kurma adına, dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip İSRAİL’ ine taş ve sapanlarla diz çöktürdüğü yıl oldu…

Ve asla unutmayın; FİLİSTİN KURTULUŞ MÜCADELESİ tüm tuzakları aşarak, onurlu mücadelesinin zaferini kutlayacaktır yakında…

Çünkü ölüme gülen yüz binlerce çocuğun elindeki taşlardan daha güçlü silah yoktur ve dünyadaki en büyük gücün ölümden korkmayan insan olduğunu anladı İSRAİL VE TÜM DÜNYA…

Bir ARAFAT’ la başa çıkamayan kan içicilerin karşısında bugün sayısız ARAFAT, elden ele, nesilden nesile mücadele bayrağını düşürmeden daha yükseğe çıkarıyorsa, bu gücü yenecek silah olmayacağını anlamış olmalı herkes…

**

VE IRAK…

1 MAYIS 2003 günü “KOLAY ZAFERİNİ” ilan eden ABD’nin 2004’TE geldiği nokta…

IRAK’ ı yok edip, enerji kaynaklarını yutmak üzere yola çıkanların, gelişen direnişin birleştiriciliğinde dünyanın nefretini kazandığı yıl oldu 2004…

ABD’nin petrolle dolu ülkede tutuşturduğu ateş, sadece IRAK’ tan başlayarak tüm dünyayı sardı…

Geleceğin barışını yakalamaktan uzak, silah ve enerji kartellerine bağımlı mevcut yönetimiyle ABD ekonomik açıdan da çatırdadı 2004’ te…

Tarihteki emperyalistlerin başına gelen bildik şeyler geldi, geçici hâkimlerin başına…

“KENDİNİ EN GÜÇLÜ SANDIĞI AN, ASLINDA ÇÖKÜŞE GEÇTİĞİN DEMDİR” kuralı işlemişti yine…

2004’ te bir kez daha anlaşıldı ki, mevcut yönetim anlayışıyla ABD’ nin, dünyayı farklı bir paradigmaya taşıması artık mümkün değildir…

Ne böyle bir vizyonu, ne de niyetleri var iktidarı elinde tutan ‘NEO-CON’ ların…

Ve 2004, milyarlarca yoksulun bozuk dünya düzeninden umutlarını kesip, kendi göbeklerini kesme iradesini ortaya koydukları yıldı aynı zamanda…

FİLİSTİN, IRAK, AFGANİSTAN, SUDAN’ daki sıcak çatışmalar yanında, yoksul Asya ve Afrika’ lıların da “ARTIK YETER” isyanını seslendirmeye başlamaları sevindiriciydi elbette…

BUGÜN DÜNYADAKİ HER DÖRT İNSANDAN BİRİ GÜNDE BİR DOLAR, HER İKİ İNSANDAN BİRİ DE İKİ DOLARLA YAŞAMINI SÜRDÜRMEK ZORUNDA…

Kısaca dünyanın yarısını oluşturan ÜÇ MİLYAR YOKSUL, gelişmiş ülkelerin ineklerine hergün verdiği 2 DOLARLIK SÜBVANSİYONLARDAN daha azıyla hayatta kalmaya çalışıyor…

Yine de, merak etmeyin uzun sürmez bu sömürü düzeni, biz ya da çocuklarımız görmese de mutlaka silahların korku devri bitecek, BARIŞ ÇAĞI hakim olacaktır dünyaya…

Üretildiği İTALYA’ daki fabrikadan, ekildiği KAMBOÇYA’daki tarlaya kadar süren alçakça yolculuğunda bir mayın için 2 dolar ödeniyor, temizlenmesi ise  500 dolara mal oluyorsa, böylesi bir dünya düzeninin sonsuza kadar sürdürülmesi olanaksızdı…

MAZLUM HALKLARLA ZALİMLER ARASINDAKİ MÜCADELEDE, 2004 SÖMÜRÜLENLERİN DE BİLİNÇLENME YOLUNDA SÖMÜRENLERLE DAHA BİLİNÇLİ KAVGAYA TUTUŞTUKLARI, BAYRAĞI YÜKSELTTİKLERİ YIL OLDU…

İNSANLIK AYAĞI TÖKEZLESE DE, UMUTSUZLUĞA KAPILDIĞI YOL KAZALARINA DA UĞRASA TARİH BOYUNCA HİÇ GERİYE DÜŞMEDİ…

BU KEZ DE KURAL İŞLEYECEK…

2005’İN 2004’TEN daha iyi olması dileğiyle…

Yürekleri yakıp giden sevgililerden, acılarda yaraları saran dostlara,

İhanetleriyle gurur duyan alçaklardan, boğulduğumuzu hissettiğimizde soluğuyla hayat öpücüğü sunan güzel insanlara…

Yılın son gününde dost düşman herkesi, yürekten ve tüm içtenliğimizle yine NAZIM’ ın dizeleriyle kucaklamak zamanıdır şimdi…

“YAPRAKLARA DALLARA, YEŞİLLERE, ALLARA,

NİCE NİCE YILLARA GÜLÜM, NİCE NİCE YILLARA.”

Geçmiş zaman yazıları; Ocak 2005 arşivimden… (LİMAN İÇİN DÜĞÜN DEĞİL, DÜŞÜNME ZAMANIDIR..) (19 Aralık 2023)

Geçmiş zaman yazıları; Ocak 2005 arşivimden… (LİMAN İÇİN DÜĞÜN DEĞİL, DÜŞÜNME ZAMANIDIR..)

Aşağıdaki makale Mersin limanının özelleştirilmesinden 30 ay önce Ocak 2005’ te kaleme alınmıştı..

Bugün kiracı oldukları limandan hareketle Mersin’ in siluetini katledecek cesareti bulan işletme ve paydaşlarının fütursuz girişimlerine baktıkça o tarihte dile getirdiğim uyarılar düşüyor aklıma…

Dikkatlice okuduktan sonra geriye yaslanıp kararı siz verin…

“Uzun zamandır liman özelleştirmesinde gelinen noktayı ve bundan sonra izlenmesi gereken stratejiyle olası tehlikelere dikkat çekmiştik…

MTSO’ nun yılda yüz milyarlarca lira harcanarak 15 GÜNDE bir yaygın gazetelerin ekinde evlerimize ulaşan gazetesini görmesek, ‘NASIL BİR ÖZELLEŞTİRME, NASIL BİR LİMAN YÖNETİMİ?’ gibi sorulara yanıt aramayı sürdürecektik…

Oysa gazetenin, MERSİN kamuoyu bir yana, Oda’nın bu konuya kafa yoran beyinlerini bile şaşırtıp, çileden çıkaran hayallere dayalı yayınlarını görünce, gerçekleri anlatma yanında, limanın geleceğiyle ilgili kaygılarımızda da ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı…

Bu nedenle yayın organında gerçekleşmiş gibi sunulanların, düğün dernek havasında atılan manşetlerin, boş sözlerden başka anlam taşımadığının kamuoyunca bilinmesinde yarar var…

Önce MTSO yayın organının 2005 OCAK sayısının manşeti:

“LİMANDA MUTLU SON”…

Manşeti görünce kendi kendimize bazı sorular yöneltip yanıtlarını aramaya çalıştık…

LİMANI MERSİN’İN OLUŞTURDUĞU BİR GÜÇ BİRLİĞİ Mİ DEVRALDI?… HAYIR….

LİMAN İŞLETMESİNİ, ODANIN BAŞINI ÇEKTİĞİ BİR ŞİRKET Mİ İŞLETECEK?… HAYIR…

MERSİN, LİMANDAKİ İŞÇİDEN, BU GÜNE KADAR İSTEDİĞİ KALİTE VE FİYATTA HİZMETİ ALAMAYAN İŞ ADAMINA KADAR HERKESİN ORTAK OLDUĞU BİR ŞİRKET KURDU DA, KALİTELİ VE HIZLI LİMAN HİZMETLERİNİ DÜNYA FİYATLARININ ALTINA ÇEKEREK, LİMANI, DOLAYISİLE DE MERSİN’İ BÖLGENİN VE DÜNYANIN CAZİBE MERKEZİ HALİNE Mİ GETİRDİ? HAYIR…

Peki tüm soruların yanıtı hayır olduğuna göre, bu ‘MUTLU SON’ başlığı neden?…

Estirilen dayanıksız, saçma sapan bayram havasının, nerdeyse 6 Ocak’ı Mersin’in kurtuluş günüyle özdeşleştirme gayretlerine ne gerek var?…

Ne olmuş ta “LİMANDA MUTLU SON” a ulaşılmış anlamak mümkün değil…

Eğer Oda yönetimi Resmi Gazetede yayınlanan özelleştirme kararını kast ediyorsa, 6 OCAK 2005 günü RESMİ GAZETE’ de yayınlanan metin ‘MUTLU SON’ un değil, zahmetli ve çok zor bir koşunun startının habercisidir…

Halk deyimiyle yolculuk için gerekli atın dört nalından biri bulunmuştur. Daha ortada bulunması gereken üç nal ve ondan da önemlisi atın kendisi yoktur…

Nasıl ve nerden bulunacağı konusunda da düğün dernek sözcükleri dışında, somut herhangi bir projenin de olmadığı çıkıyor ortaya…

Gazeteyi ve başkanın köşe yazısını okuyanlar iyi ki sokaklara dökülüp gecikmiş 6 OCAK LİMAN BAYRAMINI kutlamaya kalkmadılar…

Hayal dünyasında dolaşmaktan vazgeçip, sağlıklı bir kafayla, sakin biçimde olup bitenleri yeniden anımsamakta yarar var:

MERSİN LİMANI Oda yönetiminin iddia ettiği gibi MTSO ve DTO’ nın yoğun çabaları sonucu değil, hükümetin özelleştirme politikaları gereğince özelleştirme planına alınmıştır.

Kaldı ki, yine MTSO gazetesinde sağduyuyla kaleme aldığı bir başka yazıda Deniz Ticaret Odası Başkanı  “6 LİMANIN ÖZELLEŞTİRME KARARININ 8.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANINDAKİ TCDD LİMANLARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ VEYA OTONOM İDAREYLE YÖNETİLMESİ ÖNERİSİNİN 59. HÜKÜMETÇE BENİMSEMESİYLE” alındığını ifade ediyor ki, kamuoyuyla paylaşılması gereken asıl gerçek budur…

Üstelik söz konusu olan sadece Mersin limanı değil Türk ekonomisinin can damarı olan İZMİR, DERİNCE, BANDIRMA, SAMSUN, İSKENDERUN gibi her biri farklı değer ve stratejik önemde olan limanlardır.

Olayı basite indirgeyip, “ULAŞTIRMA BAKANINA ANLATTIK, O DA LİMANI ÖZELLEŞTİRMEYE ÇIKARDI” söylemlerinin ciddiyetle ve gerçeklerle ilgisi yoktur…

Özelleştirme İdaresi ve Ulaştırma Bakanı Oda Gazetesinde iddia edildiği gibi bazı kurumların talepleriyle hareket etmiş olsa, Samsun’ daki oda ve kuruluşların özelleştirilmesine karşı çıktığı Samsun limanı ÖİB kararı içinde yer almazdı…

Olmayan gücü var gibi göstermek veya sanmak, kişileri de kurumları da ileride telafisi imkansız stratejik ve taktik hatalara sürükler diye korkuyoruz…

Odalarımız Bakanlar ve Hükümet üzerinde madem bu kadar etkiliydiler, zafer kutlamalarını 40 gün 40 gece sürdürdükleri TAŞUCU Liman ihalesinin ÖİB tarafından iptaline neden engel olamadılar?…

Eleştiri ve uyarılarla, Mersin limanının özelleştirilmesinin önemine uygun davranıp, bir an önce projeler geliştirmesi gereken kurumların, kararın sarhoşluğuyla hatalı stratejiler çizmelerinin, yanlış ortaklar peşinde koşmalarının önüne geçmeyi murat ediyorum..

Bu olmazsa ne olur?

Bizimkiler “LİMANDA MUTLU SON” teraneleriyle kenti vavuturken, birileri gelir parayı bastırıp Mersin’in bu en değerli mücevherine sahip olur ve hepimiz elimiz böğrümüzde peşlerinden baka kalırız…

Yoksa, yine Şaman başkanın Oda gazetesinde yer alan köşesinde ipuçlarını verdiği “LİMAN İŞLETMECİLİĞİNDE DENEYİMLİ YERLİ VE YABANCI FİRMALARDAN OLUŞACAK BİR ORTAK GİRİŞİM GRUBU” düşüncesi kapalı kapılar ardında bir yerlerde pişirildi de bizim mi haberimiz yok?…

Bunlardan daha elim ve hazini, MERSİN konusunda MUSTAFA KEMAL’ in bir kez daha haklı çıkmasıdır.

Ne demişti Mersin ziyaretinde?: “MERSİNLİLER MERSİN’E SAHİP ÇIKINIZ”…

Limanına sahip çıkamayan, ortak akıl ve birikimin bir araya getirdiği sermayeye öncülük edip limanın işletmesini üstleneceğine, HOLDİNGLERİN SIĞINTI ORTAKLIĞINA KUCAK AÇAN OPORTÜNİST DAVRANIŞLARLA GELECEĞİ KARARTILMIŞ, KADERİ BAŞKALARININ ELİNE BIRAKILMIŞ BU TALİHSİZ KENTİN hedefe yürümesi mümkün olabilir mi?…

LİMANIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ, kente ve kentliye aidiyet kazandırma, KİŞİLİĞİNİ BULMA ÇABASI İÇİNDEKİ MERSİN’LİLERİN BİR ARAYA GELME, GÜÇBİRLİĞİ OLUŞTURMA ARAYIŞLARI ADINA DA YAŞAMSAL SINAV DEĞERİNDEDİR…

Geçmiş zaman olur ki… (2004’te gelecekle ilgili ne hayaller kurmuştuk..) (18 Aralık 2023)

Geçmiş zaman olur ki…(2004’te gelecekle ilgili ne hayaller kurmuştuk..)

2005’ i karşılarken 2004 Aralık ayında kaleme aldığım makaleyi, 20 yıl içinde dünyadaki onca baş döndüren gelişmeye karşın, insanlığın kan ve gözyaşıyla geçirdiği bitmeyen acılarla dolu sınavını yansıtması bakımından paylaşayım istedim…

İşte o makaleden bir bölüm:

“(…)

VE FİLİSTİN;

O FİLİSTİN ki, küçücük çocuklar okul bahçesi yerine, Kurtuluş ve Özgürlüğü getirecek İNTİFADA adına barikatlarda geçirdiler koca yılı…

Ellerinde kalem, kitap yerine sapan ve taşlarla…

Kim ne desin 2004, FİLİSTİN çocuklarının geleceği kurma adına, dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip İSRAİL’ ine taş ve sapanlarla diz çöktürdüğü yıl oldu…

Ve asla unutmayın; FİLİSTİN KURTULUŞ MÜCADELESİ tüm tuzakları aşarak, onurlu mücadelesinin zaferini kutlayacaktır yakında…

Çünkü ölüme gülen yüz binlerce çocuğun elindeki taşlardan daha güçlü silah yoktur ve dünyadaki en büyük gücün ölümden korkmayan insan olduğunu anladı İSRAİL VE TÜM DÜNYA…

Bir ARAFAT’ la başa çıkamayan kan içicilerin bugün karşısında sayısız ARAFAT, elden ele, nesilden nesile mücadele bayrağını düşürmeden daha yükseğe çıkarıyorsa, bu gücü yenecek silah olmayacağını anlamış olmalı herkes…

**

VE IRAK…

1 MAYIS 2003 günü “KOLAY ZAFERİNİ” ilan eden ABD’nin 2004’TE geldiği nokta…

IRAK’ ı yok edip, enerji kaynaklarını yutmak üzere yola çıkanların, gelişen direnişin birleştiriciliğinde dünyanın nefretini kazandığı yıl oldu 2004…

ABD’nin petrolle dolu ülkede tutuşturduğu ateş, sadece IRAK’ tan başlayarak tüm dünyayı sardı…

Geleceğin barışını yakalamaktan uzak, silah ve enerji kartellerine bağımlı mevcut yönetimiyle ABD ekonomik açıdan da çatırdadı 2004’ te…

Tarihteki emperyalistlerin başına gelen bildik şeyler geldi, geçici hâkimlerin başına…

“KENDİNİ EN GÜÇLÜ SANDIĞI AN, ASLINDA ÇÖKÜŞE GEÇTİĞİN DEMDİR” kuralı işlemişti yine…

2004’ te bir kez daha anlaşıldı ki, mevcut yönetim anlayışıyla ABD’ nin, dünyayı farklı bir paradigmaya taşıması artık mümkün değildir…

Ne böyle bir vizyonu, ne de niyetleri var iktidarı elinde tutan ‘NEO-CON’ ların…

Ve 2004, milyarlarca yoksulun bozuk dünya düzeninden umutlarını kesip, kendi göbeklerini kesme iradesini ortaya koydukları yıldı aynı zamanda…

FİLİSTİN, IRAK, AFGANİSTAN, SUDAN’ daki sıcak çatışmalar yanında, yoksul Asya ve Afrika’ lıların da “ARTIK YETER” isyanını seslendirmeye başlamaları sevindiriciydi elbette…

BUGÜN DÜNYADAKİ HER DÖRT İNSANDAN BİRİ GÜNDE BİR DOLAR, HER İKİ İNSANDAN BİRİ DE İKİ DOLARLA YAŞAMINI SÜRDÜRMEK ZORUNDA…

Kısaca dünyanın yarısını oluşturan ÜÇ MİLYAR YOKSUL, gelişmiş ülkelerin ineklerine hergün verdiği 2 DOLARLIK SÜBVANSİYONLARDAN daha azıyla hayatta kalmaya çalışıyor…

Yine de, merak etmeyin uzun sürmez bu sömürü düzeni, biz ya da çocuklarımız görmese de mutlaka silahların korku devri bitecek, BARIŞ ÇAĞI hakim olacaktır dünyaya…

Üretildiği İTALYA’ daki fabrikadan, ekildiği KAMBOÇYA’daki tarlaya kadar süren alçakça yolculuğunda bir mayın için 2 dolar ödeniyor, temizlenmesi ise  500 dolara mal oluyorsa, böylesi bir dünya düzeninin sonsuza kadar sürdürülmesi olanaksızdı…

MAZLUM HALKLARLA ZALİMLER ARASINDAKİ MÜCADELEDE, 2004 SÖMÜRÜLENLERİN DE BİLİNÇLENME YOLUNDA SÖMÜRENLERLE DAHA BİLİNÇLİ KAVGAYA TUTUŞTUKLARI, BAYRAĞI YÜKSELTTİKLERİ YIL OLDU…

İNSANLIK AYAĞI TÖKEZLESE DE, UMUTSUZLUĞA KAPILDIĞI YOL KAZALARINA DA UĞRASA TARİH BOYUNCA HİÇ GERİYE DÜŞMEDİ…

BU KEZ DE KURAL İŞLEYECEK…

2005’İN 2004’TEN daha iyi olması dileğiyle…

Yürekleri yakıp giden sevgililerden, acılarda yaraları saran dostlara,

İhanetleriyle gurur duyan alçaklardan, boğulduğumuzu hissettiğimizde soluğuyla hayat öpücüğü sunan güzel insanlara…

Yılın son gününde dost düşman herkesi, yürekten ve tüm içtenliğimizle yine NAZIM’ ın dizeleriyle kucaklamak zamanıdır şimdi…

“YAPRAKLARA DALLARA, YEŞİLLERE, ALLARA,

NİCE NİCE YILLARA GÜLÜM, NİCE NİCE YILLARA.”